22 Ağustos, 2007

The Albatross - şiir çevirisi yardımı

The Albatross.

Albatros.


"And sometimes seamen
catch for pleasure...
"Bazen denizcilerin avladığı
sırf zevk olsun diye...

"the albatross, the great bird of the sea...
"albatros, koca kuşu denizin...

"that follows freely at its leisure...
"esince kafasına takılır peşine...

"ships that through rocky straits must pass.
"kayalık geçitlerden geçmeye mecbur kalan gemilerin.

"But once on deck,
that monarch of the azure tides...
"Ama düşerse güverteye
turkuaz dalgaların hükümdarı...

"crestfallen, drags its white wings...
"devirir ibiğini, sürür iki yanında...

"at its sides.
"ak kanatlarını.

"Once swift, now stiff and worn...
"Bir zamanlar tez canlı, şimdiyse bezmiş ve kaskatı...

"the sovereign of the air
must suffer slights..."
"gök yüzünün kralı da
horlanmalara katlanmalı...


27 Haziran, 2007

Gördüm de Geldim

İlme hizmet edip, uykudan kalktım,

Sarık seccadeyi elden bıraktım,

Vaizin her gün ki vaazından bıktım,

Ramazanı sele verdim de geldim.


Karnım acıktıkça kederim arttı,

Hele hac kaygısı ayrı bir dertti,

Paralılar hemen hac'oldu gitti,

Şeytanı taşlarken gördüm de geldim.


Dört kitabı koyup torbaya astım,

Cennet hurisinden ilgimi kestim,

Muskacı hocaya sanmayın sustum,

Ağzının payını verdim de geldim.


Aklım ermez ahret eğlencesine,

Saygım var insanın düşüncesine,

Hayal cennetinin has bahçesine,

Yobaz sürüsünü sürdüm de geldim.


İbreti emelim insana hizmet,

Eşim bana huri, evim de cennet,

Hacıya, hocaya kalmadı minnet,

İbriği, tesbihi kırdım da geldim.

İbreti

08 Mart, 2007

Palwolui Christmas (1998)

Palwolui Christmas (1998)

Christmas in August
Ağustos'ta Noel




Kötü bir hastalığın pençesinde, mukadderatı belliydi...

Günleri sayılı...ecel bir nefes ardındaydı...

Gelecekten öylesi kopuk bir hayat sürmüştü ki, çocukluk aşkının gidişini kabullenmiş...dönüşündeyse bir umut yeşertmeye cesaret edememişti...

ama bu en umutsuz...en kederli...en kara günler, davetsiz bir misafirin beklenmedik ışıltısıyla aydınlandı...

aşkın...







Filmin konusu çok basit...
30 yaşlarındaki Jung-Won, hastalığına rağmen günlük yaşamını sukunet içinde, güleç yüzüyle sürdürmeye çalışan bir fotoğrafçıdır. Bir gün, yorgunluğunu atmaya çalışırken gelen bir trafik memuresi, Da-rim, olay yerinde çektiği filmi acele bastırmak ister. Jung-Won biraz beklemesini isteyince biraz gerginlik olur... az sonra, Jung-Won elinde bir dondurmayla dükkanın önündeki ağacın altında sessiz bir sabırla bekleyen Darim'in yanına gidip az önceki tatsız durum için gönlünü almaya çalışır..

ancak, galiba hem onun "gönlünü" biraz fazla alır...hem de kendi "gönlünü" kaptırır.

damardan...yürek burkan...nefis bir aşk filmi...

ben çok sevdim...
endişe etmiyorum...


not: filmin kusursuz altyazısı t-becks'ten...

-----------------------------------------------------------


zeylnâme:

"Abi yaw, Ağustos'ta Noel mi olurmuş? yapma allasen?" diye soran gafillere...

lem, böyle gamzelerin olduğu yerde, Ağustos'ta da olur, Şubat'ta da :-)

Levi's 2007 reklamı...

son günlerde ilgimi çeken bir reklam videosunu kaydedip googlevideo'ya yükledim...

07 Mart, 2007

De Tweeling (2002)

De Tweeling (2002)

Twin Sisters

İkiz Kızkardeşler




özet betimleme:
fjallraven


1. Dünya Savaşı'nın yaralarını sarmış, artık uslanmış bir çocukmuşcasına sükun içinde görünen 1925 Köln'ünde, anne-babalarının kaybıyla mutlu ve huzurlu yaşamları tökezleyen ve ortada kalan ikiz kızkardeşlerden veremli olanını hali vakti yerinde, kültürlü Hollanda'da yaşayan bir akraba himayesine alır...

sağlıklı olanınıysa bir Alman çiftçi ailesi olan akrabaları çiftlikte çalıştırmak için yanına alırlar...

Hasta olan, Lotte, özenli bir bakımla sağlığına kavuşup sevgi dolu ortamda her imkana sahip olarak narin bir şekilde büyütülürken, diğeri, Anna, acımasız koşullarda, her türlü işe koşturularak, okula gitmesine izin verilmeyerek zorlu bir şekilde yetişir...

Her iki aile de birbirine diş bileyerek himayesinde bulunan kardeşlerin birbirleriyle bağlantı kurmalarını istemez, haberleşmelerine engel olur...

Zorlu yılların ardından, kendine yeten güçlü bir genç kız olan Anna kız kardeşiyle iletişim kurmak için her yolu dener...

artık mesafeler, uzaklıklar, sınırlar değildir aralarındaki engel...
2. Dünya Savaşı'nın arefesinde bambaşka engeller onların yollarını gözlemektedir...










teknik olarak, eski fotoğraflardaki sepia tonuyla, filmin kasvetli ortamını çok iyi vurgulayan özelliğini zekice buldum...
öykü, sağa sola yalpa yapmadan, ancak fazla da derine inmeden derli toplu bir biçimde anlatılmış...

Aybike'nin çevirisi usta işi, eksiksiz ve akıcı...
özetle, ben filmi sevdim...etkilendim...
fazla hüzünlü olduğunu sanmıyordum, ama arkamdaki kanepeden önce ilgisiz tavırla gözatarak sonra da pür dikkatle filmi seyreden kızkardeşim hüngür hüngür ağladı...

kimbilir, belki de bu hüznü algılamak için kız olmak lazım...